Üriner Sistem Taş Hastalığı

Üriner enfeksiyonlar ve prostat patolojileri sonrasında en sık karşılaşılan ürolojik hastalık grubu; üriner sistem taş hastalığıdır. Üriner sistem taşlarının yapısı ve kimyasal içerikleri ile ayrıntılı bilgiler olmakla birlikte, taşların oluşum nedenleri ile ilgili kesin bilgiler bulunmamaktadır. Bununla birlikte, günümüzde yaygın olarak kabul edilen görüşe göre; taş hastalığı tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmayıp, çok sayıda faktörün bir araya gelmesi ile oluşmaktadır. Bu bağlamda, metabolik ve çevresel faktörlerin taş oluşumu ile yakın ilişkili olabileceği kabul edilmektedir. Son yıllarda, taş hastalığının tedavisinde kullanılan bazı ilaçların; taş oluşum mekanizmalarını baskılamak yoluyla etki ettiği bildirilmektedir. Bu tarz tedaviler taş gelişimini engellemek yoluyla, hastaların daha zor ve yan etki olasılığı yüksek tedavilere ihtiyaç duymasını önlemektedir.

Endüstriyel toplumlarda, taş hastalığı görülme sıklığının %1-5 düzeylerinde olduğu rapor edilmiştir. Üriner sistem taşlarının %75’i kalsiyum içerikli taşlar iken, %25 dolayında taşın strüvit, sistin ve ürik asit taşları olduğu bilinmektedir. Taş hastalığı tanısı konularak tedavi edilen hastaların yaklaşık olarak yarısında; 5 yıllık süreçte yeniden taş oluştuğu bildirilmektedir. Bu yüksek nüks oranı nedeniyle taş tedavisi yapılan hastaların yakından takibi ve elde edilen taşların kimyasal analizlerinin yapılarak, sonuca uygun diet ve ilaç tedavilerin yapılması önerilmektedir. Taş hastalığı en sık 30-60 yaş aralığında görülmekle birlikte, erkeklerde kadınlardan üç kat daha sık oranda rastlanmaktadır. Ülkemizde taş hastalığının, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi daha sıcak iklime sahip bölgelerinde daha yüksek oranlarda görüldüğü tespit edilmiştir. Genel olarak kabul edilen görüşe göre fazla su tüketimi taş oluşumu olasılığını azaltırken, taşların yapısını oluşturan kalsiyum, oksalat, fosfat ve bazı protein içerikli gıdaların yüksek miktarda tüketilmesinin, taş oluşum riskini arttırdığı düşünülmektedir. Tüm bunların dışında üreyi parçalayan bazı bakterilerin yol açtığı üriner enfeksiyonlara bağlı gelişen taş hastalığı olguları da bulunmaktadır.

Taş hastalığı olan olgularda ortaya çıkan şikayetler, genellikle taşın lokalizasyonuna göre değişmekle birlikte, belden başlayıp kasığa vuran keskin tarzda ağrılar ya da ilgili taraf kasık ağrıları en önemli bulgulardan biridir. Ek olarak idrardan kan gelmesi, idrar yaparken yanma, sızı ve sık idrara çıkma şikayetleri ile de karşılaşılabilir. Taş hastalığı olan hastalarda klinik tabloya üriner enfeksiyonun eklenmesi de sıklıkla görülen bir durumdur. Özellikle kıvrandırıcı tarzda ağrı ile başvuran hastalarda taş hastalığının varlığı acil şartlarda ortaya konulduktan sonra, ilk hedef; ağrının tedavi edilmesidir. Ağrı ile birlikte yüksek ateşin olduğu olgularda, ateşin düşürülmesine yönelik önlemler alınmalı ve hasta rahat ettirilmelidir. Acil şartlarda başvurmayan ya da rastlantı sonucu taş hastalığı tespit edilen olgularda ana hedef üriner sistem organların, taş varlığı nedeniyle oluşabilecek olası zararlara karşı korunmasıdır. Taş hastalığı genellikle üriner sistemde, böbreğin ürettiği idrarın doğal akış yolu önünde tıkanıklığa neden olmak suretiyle, özellikle böbreklere zarar verebilmektedir. Böbrekler tıkanıklık nedeniyle artmış sıvı basıncına maruz kalmakta, dahası bu zeminde üriner sistem enfeksiyonlarının gelişimi de daha kolay olabilmektedir. Artmış sıvı basıncı ve enfeksiyon böbreğin işlevsel yapılarına zarar vererek, organ kaybına varan sonuçlara neden olabilmektedir.

Taşların tedavisinde; taşın yerleşimi, boyutu ve idrar akımının geçişini tam ya da kısmı olarak engellemesi gibi kıstasların önemi büyüktür. Genellikle 4-5mm büyüklüğünde olan taşların sadece ilaç tedavisi ile kendiliğinden düşürülmesi mümkün olabilmektedir. Buna karşılık tedaviye rağmen düşmeyen, idrar yolunda tam tıkanma ve idrar yolunun genişlemesine neden olan taşlar ile 2-2.5cm üzerindeki taşların tedavisinde ilaç tedavisi dışındaki yöntemler tercih edilmektedir. Genel görüş 2cm’ye kadar olan taşlarda ESWL (Extra Corporeal Shock Wave Lithotripsy-Vücut Dışı Şok Dalga Uygulanması) önerilmektedir. Bu tedavi yöntemi bir cerrahi girişim olmayıp, gelişmiş teknoloji sayesinde ağrısız olarak uygulanabilen, hastalar tarafından rahatlıkla tolere edilebilen bir tedavidir. Taşın yapısına göre hastanın bir ya da birden fazla taş kırma seansına girmesi gerekebilir.

Cerrahi tedavi yöntemleri; yine taşın yerleşim bölgesi ve büyüklüğüne bağlı olarak tercih edilen, açık ve endoskopik cerrahi uygulamalarıdır. Böbrek içinde yerleşik taşlarda Nefrolitotripsi, böbrek ile mesane arasında yer alan idrar yolunda yerleşik taşlarda üreterolitotripsi ya da mesane içinde yerleşik taşlarda sistolitoripsi adı verilen endoskopik yöntemler günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Açık cerrahi yöntemler güncel olarak rutin bir uygulama olmayıp; endoskopik yol ile tedavisi mümkün olmayan büyük boyutlu taşların tedavisinde nadir olarak uygulanmaktadır.